Siz hiç anılarınızı özlüyor musunuz ? Dönüp dönüp onları yad edip "hey gidi günler ne güzeldi" diyor musunuz ? Ben derim mesela yaşım henüz yirmi iki olmasına rağmen anılarımı çok özlüyorum. Geçmişte yaşadıklarımı her zaman canlı tutmaya çalışıyorum. Peki ya bir gün hiçbirini hatırlamayacak duruma gelirsem o zaman ne olacak ? Bunu bilmiyorum ve hayatta en korktuğum şey anılarımı unutmak, beraber o anıları yaşadığım insanı veya insanları unutmak benim en büyük korkum. Bazen eskiden anlatılan bir şeyi hatırlayamadığım da ve onları unuttuğumu fark ettiğimde çok üzülüyorum. Karşımdaki kişi de unuttuğumu fark edince yüzünde oluşan o üzüntü içimi parçalıyor. Keşke tüm anılarımızı her saniye yazabilsek bunu çok isterdim. Günlük tarzında belki anı defteri tarzında ama bunu yapmayı isterdim. Bir fotoğraf karesinde ya da bir kalem izinde o anları hapsetmek ve her baktığımda hatırlamak...
İntihar Ormanları'nın yazılışında yazarın yani sevgili Ezgi Durmuş'un her anında onu takip ettim. Sabahlara kadar kitabı yazmak için uykusuz kaldığını, kitap bitene kadar ne kadar zayıfladığını, gözlerinin aşırı yorulup yine de pes etmeden yazdığını sosyal medyasından paylaştığı kadarıyla hepsini bir bir takip ettim. Bir kitap yazmak çok zordur ama Ezgi'nin motivasyonu her zaman okuyucularından gelen o minnacık mesajlar oldu. Belki de bu yüzden çok seviyorum onu. Yazan herkese dönüş yapıyor ve atılan her mesajda çok mutlu oluyor.
Kitabın ismini paylaşmadan önce bizimle bir video paylaştı. Videoda kasvetli bir orman vardı ve baktıkça mutsuzluk çöküyordu insana. Birçok kişi bu video üzerinden kitap ismini tahmin etmeye çalıştı fakat kimse bilemedi. Ve bir hafta sonra o ismi bizimle paylaştı.
"İntihar Ormanları"
Kitabın ismi ve içeriği çok ayrı belki de ama kitapta neden bu ismi seçtiğini anlatıyordu. Kitabı çok beğenerek iki günde bitirmiştim. Bitirdiğimde de neden bu kadar hızlı okuyup bitirdim diye kendime kızmıştım hatta. Tüm satırlarında kendimi bulduğum yeri geldiğinde ağladığım ve inanılmaz şaşırtıcı bir sonla biten bu kitabı size şiddetle tavsiye ediyorum. Umarım okuduğunuzda sizde benim kadar beğenirsiniz...
Düşüncesine dahi katlanamayıp başına gelirse öleceğini sandığı her şeye alışıyor insan. Dayanamam dediğin ne varsa ayağına yarım numara küçük bir ayakkabıyla uzun mesafe yürümek kadar canını acıtıyor en fazla. Ölümün en onursuz şekli belki de acıya alışmak. Acıya direnmekten bahsetmiyorum. Direnmek, acının varlığını kabullenmeyi gerektirir. Oysa alıştığın şeyin varlığını da kanıksarsın. Mücadele yoktur direnmekteki gibi. Boyun eğersin. Hatta bir zaman gelir, varlığını umursamazsın bile…
Ben bu acıya alışmak yerine kıvranarak ölmeyi dilerdim..
(Tanıtım Bülteninden)