Romantik komedi izlemek birçok insanın hoşuna gider kimisi ise asla hoşlanmaz. Filmin baş kahramanı Natalie ise ikinci gruba dahil bir kadın. Çok başarılı sayılmayan bir mimar olan Natalie tüm romantik olaylara karşı ve romantizmden asla hoşlanmayan bir kadın. Asistanı ise tam tersi tüm gün iş yerinde romantik türde filmler izlemeye bayılır. Bir gün Natalie iş dönüşü bir soygun karşısında kafasını yere vurur ve gözlerini hastanede açar. Gözlerini açtığında onu bambaşka bir hayat bekler tam olarak nefret ettiği romantik komedinin ortasında buluverir kendisini. Olaylara kendi bile inanamaz ve film sonuna kadar çok fazla şaşıracağı şey yaşar.
Filmde verilen ana mesaj aslında çok hoş "kendini sev"! Kendinizi sevdiğinizde aslında aşk hayatınız, iş hayatınız ve arkadaşlıklarınızın daha iyi gittiğini anlatmaya çalışmışlar. Ufakta bir eleştiri var aslında film içerisinde. Tüm romantizm filmlerinin bir klişe olduğunu anlatmaya çalışmışlar. Yağmur altında öpüşmek, tesadüf eseri çarpıştığın adama aşık olmak, etrafında seni seven erkeği fark etmemek gibi. Aslına bu eleştiri çok güzel ve yerinde olmuş çünkü gerçekten son zamanlarda filmlerde, dizilerde hatta birçok kitapta konu hep bu şekilde ilerliyor keşke buna bir el atılsa.
Filmde başrolün kilolu bir kadın seçilmesi de beni ayrı bir cezbetti. Genel olarak zayıf, güzel, bakımlı kadınlar görmeye o kadar alışmışız ki toplum olarak bu tarz değişiklikler oldukça hoş doğrusu. Klişe kırmak için bir adım atılmış desek yeridir. Aşkı bedensel kalıplardan çıkartmak önemli bir detay.
Filmin kısa olması aslında biraz farklı geldi genelde iki saate yakın film izlerken bu film bir anda bitti. Film aslında izlerken çok sarmıyor sadece izlemek için izlemiş oldum ama yine de çerezlik film olarak öneririm. Vaktiniz varsa ve canınız sıkılıyorsa 80'ler müzik eşliğinde izleyeceğiniz film önerisi olarak kenarda dursun derim. İzlediyseniz filmi sizin de yorumlarınızı merak ediyorum.
Herkese sevgilerle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder