Herkese merhaba bugün aslında bir kitap incelemesi yapmayı planlamıştım fakat elimdeki kitap bitmediği için bölümümde ders konumuz olan toplumsal cinsiyet üzerine yazacağım. Yazımı bazı kaynaklardan alıntılayarak topladığımı belirtmek isterim.
Toplumsal cinsiyet, kadın ve erkeklerin beklentilerini, değerlerini, imajlarını, davranışlarını, inanç sistemlerini ve rollerini tanımlayan fikirlerin sosyal yapılanmasıdır. Sadece kadın ve erkek arasındaki değil; her gruptaki güç ilişkilerini ağır biçimde etkiler; buda bir çeşit sosyal probleme neden olur. farklı kültürlerin toplumsal cinsiyet hakkında, kadın ve erkek için neyin uygun olduğu ve neyin olması gerektiği üzerine farklı fikirleri vardır. Toplumsal cinsiyet sadece kültürden kültüre farklılık göstermez, zaman içinde veya bir toplumun kriz döneminde değişiklik gösterebilir.
Toplumsal cinsiyet ve cinsiyet arasındaki farka bakmak gerekirse; cinsiyet, kadın ve erkek arasındaki doğal, biyolojik farklılıkları işaret eder. bu farklılıkların bir çoğu net ve sabitken bazı biyolojik farklılıklar çeşitlilik gösterir. Toplumsal cinsiyet ise toplum tarafından verilen erkeklik ve kadınlık hakkında kültürel görüşler, inanç sistemleri, imajlar ve beklentilerle yapılanmıştır.
Toplumsal cinsiyet üzerine yapılan
araştırmaların çoğu kadınların erkeklerle kıyaslanması şeklinde yapılmaktadır.
Toplumsal cinsiyet kişinin kültürel, toplumsal rolü, ruhsal-içsel tanımlanması
ve onların temsil edilmesi anlamında kullanılmaktadır. Cinsiyeti doğa
belirlerken toplumsal cinsiyeti kültür belirlemekte ve toplumsal cinsiyet
kimliği hakkındaki anlayışlar cinsel eğitim ve tutum erken yaşlarda
oluşmaktadır.
Toplumsal cinsiyet ayrımcılığına
maruz kalan kadınlar siyasal, yasal, sosyal ve ekonomik haklara sahip olmada,
bu haklarını kullanmada toprak ve sermaye gibi kaynaklara sahip olmada
eşitsizliklere uğramışlardır.
Toplumsal cinsiyetle statü arasında
ilişki tartışılırken göstergelerde yer alan öğrenim durumu, gelir getiren bir
işte çalışma ve siyasi yaşama katılım önemlidir. Kız çocuklarının eğitime
ulaşmasındaki zorluklar günümüze kadar devam etmektedir. Türkiye’de 2000
yılında yetişkin okur – yazarlık oranı erkelerde % 95, 7, kadınlarda % 81, 1
‘dir. Bu durum ülkemizde toplumsal cinsiyet eşitliğine duyarlı olmayan bir
eğitim politikası uygulandığını göstermektedir.
Siyasi yaşama kadının katılımı
ülkemizde % 9, 1 oranındadır. Bu oran son derece düşük olduğu gibi dünyanın bir
çok ülkesinden önce seçme ve seçilme hakkını elde eden ülkemizde kotanın
uygulanmasının bu sorunu belirli sürede çözeceğini düşünüyorum.
Tüm dünyada kadınların devlet başkanı,
başbakan ya da diplomat olmak yerine onların eşleri olmaları; milletvekili
seçilmek yerine seçmen olmaları; vatan savunmasında ve savaşlarda komutan ya da
asker olmak yerine savaşın sivil kurbanları ve mültecileri olmaları; müteşebbis
ya da yönetici olmak yerine onların sekreteri, işçisi olmaları; kadın emeğinin
yoğunlaştığı tarım, tekstil, ev-içi hizmetler sektörlerinde hizmetçi,
temizlikçi, dadı, hastabakıcı, seks işçisi, mevsimlik, geçici ya da kayıt-dışı
işlerde çalışan işçiler olmaları aslında hiç de tesadüf değildir.
Tarihsel olarak ele alındığında
kadınlar ya vatandaş sayılmamışlar ve vatandaşlık haklarından mahrum
bırakılmışlardır. Bazı devletlerde vatandaşlık hakkı elde eden kadınlar ise,
çoğunlukla “ikinci sınıf vatandaşlar” olarak görülmüşlerdir. Milliyetçiliğin
yeşermesi ve millet kavramının ortaya çıkması Fransız Devrimi ile olmuştur.
1789’da ilan edilen Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesi 17 maddeden
oluşmakta ve özgürlük, mülkiyet, güvenlik ve baskıya karşı koyma gibi doğal ve
devredilemez hakların vatandaşlara verilmesi gerektiğini ifade eden hükümler
içermektedir. Buna göre her insan kanun önünde eşit olmalıdır. Ancak
Bildirge’deki vatandaşlık hakları, o dönemde sadece erkekler için geçerlidir.
Günümüzde genellikle tüm devletler
kadınların ve erkeklerin eşit birer
vatandaş olduklarını kabul edip buna yasal bir altyapı hazırlamış olsalar bile,
eşit yasal hakların fırsat eşitliği ve eşit şartlarda siyasi temsil ve katılım
anlamına gelmediği görülmüştür. Bunun en önemli sebeplerinden birinin aslında
kadının ataerkil toplumsal düzen çerçevesinde halen bir taraftan erkeğe diğer
taraftan ise devlete bağımlı olduğu gerçeğidir.
Dünya’da kadınlara oy hakkı veren ilk
ülkeler arasında yer alan Yeni Zelanda ve Avustralya’yı Finlandiya, Norveç,
Danimarka ve İzlanda gibi İskandinav ülkeleri takip etmiştir.
Vatandaşlık haklarıyla özdeşleşen bir
diğer siyasal hak ise siyasal temsildir. Siyasal temsil eşitliği, kadınların ve
erkeklerin eşit sayıda temsilini ifade eder. Günümüzde cinsiyetlerin eşitsiz
temsil edilmesi sorunu, temsili demokrasilerin temellerini tartışma konusu
haline getirmektedir
Siyasal temsil eşitliğinin sağlanması
için tüm dünyada genellikle seçimlerde kota sistemi uygulaması yapılmaktadır.
Günümüzde çokça kullanılan üç temel kota uygulaması mevcuttur. Bunlardan ilk
ikisi anayasal ya da yasal kotalardır, üçüncüsü ise gönüllülük esasına dayalı
kota uygulamasıdır.
Kadınların eğitilmesi, sağlık, siyaset ve kamu yaşamına katılmada kadınlara öncelik tanınması, kadınların rol ve sorumluluklarına ilişkin olumsuz kalıp ve yargılarla mücadele edilmesi, sorumlulukların birlikte paylaşılması, aile içi kararların birlikte alınması, hak ve sorumlulularda eşitlik, ailedeki kız ve erkek çocuklarına eşit davranılarak yetiştirilmesi, kadınların toplumda görev almasını sağlamak ve desteklemek, istihdamını arttırmak, kadının çalışma hayatıyla iş hayatının örtüşmesini sağlamak, kadınların şiddete uğramasını engellemek, ayrımcılığın yasaklanması ve ayrımcılıkla mücadele konusunun geliştirilmesi, eşit fırsatlar sağlanması, olumlu ayrımcılığın uygulanması toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması için yapılması gereken gerekli konulardan bazılarıdır. Kadınlara biçilen rolün ortadan kaldırılmasıyla ilgili olarak sadece kadınların eğitilmesinin önemli olmadığını erkek farkındalığının yaratılması ve erkeklerin eğitilmesinin toplumsal cinsiyet eşitliği için önemli olduğunu düşünüyorum. Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve toplumda kadına biçilen rollerin değiştirilmesi için tüm toplum olarak kadınların önüne çıkarılan engelleri kaldırarak, onları eşit birey olarak kabullenip toplumda hak ettikleri yeri almaları sağlanmalıdır...