Öne Çıkan Yayın

Kitap Yorumum : Gösteri Peygamberi

29 Ağustos 2018 Çarşamba

Dan Brown ; Başlangıç Kitap Yorumu

  Herkese merhabalaaaar. Blogumda misafir ağırlamam son hız devam ediyor. Bugün tatlı tatlı kitap blogu sahibi Aleyna 'dan bir kitap yorumu okuyacağız. Ek olarak kendisinin blogunda güzel minicik bir "Benim Bitkim" etkinliği devam etmekte. Sözü uzatmadan ben yazıyı kendisine bırakıyorum...

 * * * * * * *  * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

Aslında okumadan önce şüpheye düştüğüm bir kitaptı. Ablam okumuştu ve çok beğenmişti ancak ben pek emin değildim. Okudum ve gerçekten süper bir kitap olduğunu anladım. Zaten Dan Brown'dan ne bekleyebilirdim ki; Kötü bir kitap mı? Tabi ki de hayır :)
   Konusuna gelirsem... Başlangıç kitabı bu kez insanoğlunun her zaman en fazla merak ettiği sorunun cevabını irdeliyor. İnsanoğlunun nereden geldiğini ve nereye gittiğini bir kurgu içinde ele alıyor. Bunu yaparken de tüm dünyadaki dinlerin varoluşunu da ele alıyor. Ancak bu sorunun cevabını Profesör Langdon'un eski öğrencisi Edmond Kirsch bir suikast ile öldürülüyor. Acaba Edmond'un buluşu nedir? Neden öldürüldü?
   Okuyanların çoğunluğu beğeniyor, çoğunluğu bittiği için ağlıyor olsa da tabi ki de bu kitabı beğenmeyenler var. Bazıları konusundan beğenmiyor bazıları anlatımdan bazıları ise olay akışından. Ancak böyle bir kitabın eşi benzeri yok bence. Kesinlikle okumalısınız.
   Yazıyı okuduğunuz için okurlara ve misafir yazarlık etkinliği düzenleyen G. Srı'ya teşekkür ederim. Görüşmek üzere...
   G. Srı E-Mail : g.sari1903@hotmail.com
   Benim Çevre Blogum : https://aleynacan05.blogspot.com/
   Benim Kitap Blogum : https://derdimizkitap.blogspot.com/

   Not : Etkinlik devam ediyor, kesinlikle katılmalısınız 😊





28 Ağustos 2018 Salı

Anlık (00:00)

 Herkese en acilinden merhabaaa ( Bu faslı kısa kesiyorum)
   Size aşırı bombastik bir haberim var anlatmam gereken. Ezgi ile aramızda olan diyaloğu biliyorsunuz ; bakınız . Neyse ben bugün yine kasada aşırı sıkılıyorum falan. Ezgi'nin taşınacağını öğrendiğim için belki onu görürüm umuduyla gözüm sürekli onun apartman kapısında. Efendim akşam kasa kapatışıma 10 dakika kala bir de ne göreyim. Ezgi ve Tunç bütün kitapları kucaklamışlar bir köşeye taşıyorlar. Bende çöpe atıyorlar sandım Allah'ım ben kasadan çıkamıyorum fıttırmaya başladım. Bakıyorum millet toplandı kitapların başına resmen sömürüyorlar ve ben kasada çıldırdım resmen. Sonra müşterimin biri neler olduğunu neye bu kadar gerildiğimi sorunca söyledim olayı. Allah razı olsun kız gitti 2 poşet dolusu kitap aldı oradan bana. Eve az önce geldim kitapları inceledim çoğu günlük dizüstü edebiyatı ve bazıları da birden fazla. Birden fazla olanları buradan birkaç arkadaşa kargo ile yollayabilirim ( tabi isteyen olursa). İşte size acil anlatmam gereken olayı anlattım.
   Son olarak Ezgi'ye neden kitapları attığını sordum ve kitapları atmadığını sadece bir kağıtçının alıp satması için oraya koyduğunu söyledi. Tabi ben attığını sanıp önyargılı yaklaşmışım. Neyse olsundu onunla aynı satırları okuyabileceğim biraz kitabım oldu :)

Kaplumbağa ve Tavşan

Bugün blogumda yeni bir konuk ağırlıyorum. Misafir blogger olarak bugün Hayal Kahvesi 'ni ağırlıyorum ve sözü kendisine bırakıyorum...

   * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *
Orman, her zamanki yeşilliğiyle gülümsüyordu. Ağaçlar, rüzgarda hafifçe sallanıyordu. Mis gibi ağaç kokusu tüm ormana yayılıyordu. Kaplumbağa ile tavşan ormanda yürüyüşe çıkmıştı. Tavşan yerinde duramıyor, zıp zıp zıplıyordu. Onun bu neşeli hali arkadaşı kaplumbağayı da mutlu ediyordu. Ama tavşan çok hızlı hareket ettiği için kaplumbağa ona ayak uydurmakta zorlanıyordu. Bu yüzden de hep uyarmak zorunda kalıyordu tavşanı.
- Tavşan kardeş.. Azıcık yavaş yürüsen de sana yetişebilsem, olmaz mı?
Tavşan ise:
- Amacım seni yormak değil, arkadaşım. Ama ben yavaş yürüyemem ki. İçimden hep zıp zıp zıplamak geliyor. Kendimi tutamıyorum. Sen biraz hızlansan da bana yetişsen olmaz mı? diye sordu.

Kaplumbağa boynunu büktü:
- Ama ben bu sırtımdaki yükle senin kadar hızlı yürüyemem ki. Hem sen yürümüyor, adeta koşuyorsun. Ben yavaş yürüyen biriyim. Hem her geçen gün yaşlandığım için daha da yavaş yürüyorum. Lütfen beni anla dedi.
Tavşan:
- Seni anlıyorum ama sen de beni anlamalısın. Ben de yavaş yürüyemiyorum. Ne yapsam olmuyor. Böyle alıştığım için herhalde. Sanırım bu da benim özelliğim..
Kaplumbağa:
- Neyse yolumuza devam edelim. Yapacak bir şey yok, dedi.
Ama tavşan, kaplumbağa için bir fedakarlık yapabileceğini düşündü. Zaten arkadaşlık, fedakarlığı gerektirmez miydi? Kaplumbağanın yanına iyice sokuldu.
- Bana yetişemediğin için üzülüyorsun. Ama üzülmene gerek yok. Ben sana yetişebilmek için yavaş yürüyebilirim. Alışkanlıklar, arkadaşlıklar için değiştirilebilir. Ben elimden geleni yapacağım. Sana söz veriyorum. Ama sen de bu üzgün halinden hemen kurtulmalısın. Sana gülmek daha çok yakışıyor, dedi.
Kaplumbağa minnettarlıkla bu fedakar arkadaşına baktı. Sonra da sevgi ile kocaman gülümsedi. Ormanın içinde bir arkadaşlık türküsü söylenmeye başlandı. Sanki bütün ağaçlar, bu türküye eşlik ediyor gibiydi. Tüm orman halkı da kaplumbağa ile tavşanın dostluğuna, fedakarlığına şahitlik ediyordu..



26 Ağustos 2018 Pazar

Kitap Yorumum : Eğlenilecek Erkek



Eğlenilecek Erkek kitabı için en başta şunu belirtmeliyim ki okuma nedenim yazar değildi kesinlikle. Kitap Flora Yayınlarına ait olduğundan benim için özeldi.Flora Yayınevi Ezgi Durmuş ve Tunç İlkman'ın kurmuş olduğu daha tazecik bir dünya. Ezgi Durmuş olunca bende bu ilk kitabı okumalıyım diyerek aldım. Tabi yazarımız Tunç İlkman Ezgi Hanım'ın erkek arkadaşı olmasıda beni meraklandırdı. Kişiler okuduklarında genelde beklenti ile başlar en azından ben bir kitaba beklenti ile başlarım. Lakin yazar benim beklentimi karşılamadı. Kitap bir yalnız adamın hayatta aşkı aramasıyla geçen yaklaşık 2 saatte bitebilecek türden bir mizahtan ibaret. Kitabın başında "çok boş bence bu yaaaa" diye okudum fakat son 10 sayfasında beklenmedik bir ters köşe oldu. Duygusallaşacağını tahmin etmemiştim kitap sonunda. 
   Kitabı okuduğumda çok bir şey kazandım diyemem kaybettimde diyemem ortaya karışık bir durumdu. Tunç Bey'in diğer kitaplarınıda okuyacağım doğrusu hepsinde böyle bir tarzda yazmadığını düşünüyorum.
   Sahi hayatınızdaki aşkı siz buldunuz mu çok merak ediyorum. Ben buldum yaklaşık 340 gün önce ve bir gün yayınımda gelecekte eşim olan o adama bende mektup yazacağım. Buradan ona olan aşkımı bir kere daha belirterek ona o güzel soruyuda soruvereyim belki görür :) 
   - "Dünyam seniçokseviyorum, arabamız uçuyor mu ?"


Bana ulaşabilirsiniz;
Twitter : https://twitter.com/siradnbirkaktus

24 Ağustos 2018 Cuma

Kitap Yorumum : Deli Kurt


 Zamanın çok öncesinde Yıldırım Beyazıt oğullarından İsa Beğ'in bir oğlu doğar. İsa Beğ Osmanlı Hanedanlığındaki taht kavgalarını bildiğinden bu doğan çocuğu sadık dostu Çakır Ağa'ya emanet eder ve onları saklayarak bulunmamalarını sağlamasını ister. Çakır Ağa da Bala Hatun ve oğlunu alır süt annesi Satı Ana'nın yanına götürür. Doğan bu küçük şehzade annesini küçük yaşta kaybeder ve süt annenin oğlu Evren ile birer sipahi olmak için can başla bilgilenip güçlenerek büyürler. Çakır Ağa yıllar sonra ziyarete gittiğinde bu küçük şehzadenin büyüyüp genç bir delikanlı olduğunu görünce gururlanır ve her ikisinede okuma yazma öğrendikleri taktirde onları sipahi yapacağına dair söz verir.
   Sipahi olduktan sonra Melek adında bir hatunla evlenerek iki kız çocuğuna sahip olur Murad. Ardından yıllar sonra Evren, Çakır ve Murad Satı Ana'yı ziyaret için giderler ve burada efsane olan Gökçen kızın hikayesini öğrenerek ona bir ilgi duymaya başlar. İlk karşılaştıklarında Gökçen'in gözlerine baktığında kendinden geçen Murad bu kıza tutulur ve ardından olaylar gelişir. Fakat Gökçen kızın dillere destan o gözleri onun çevresindeki herkesi uzaklaştırırken bir tek Murad bu gözlere tutsak oldu. Peri mi cin mi bilinmeyen bu kızın hikayesini Muğla'da bilmeyen yokmuş. 
   Fetret Dönemini anlatan bu kitap biraz tarihi birazda mitolojiktir. İlk defa okuduğum bu yazar yine erkek arkadaşımın hediyelerinden biriydi ve oldukça harikaydı. En başlarda biraz bayık başlasada devamında kitap kendine çektiği için merakla zaman ayırıp hemen okuma tasasına girdim. Olağanüstü olayların yaşanması en çekici yeriydi belkide tarihi kısmıda çekiciydi ama ben tarihten artık yorulup sıkıldığım için olabilir. Sonunu tahmin ettiğim gibi bulamadım tabiki ben taht kaavgası yaşanacak diye beklerken çok başka bir son oldu. Yazarın kitaplarıyla hiç tanışmadıysanız bu bence tanışma kitabınız olabilir.
  Hepinize sevgilerimle...

22 Ağustos 2018 Çarşamba

İyi Bayramlar

  Bayram sabahları küçüklüğümden beri en sevdiğim zaman dilimidir. Bayram namazına gidenleri uğurlamak ardından onlar gelene kadar çayı demleyip kahvaltı hazırlamak. Birde namazdan gelenlerin getirdiği o sıcacık ekmek kokusu en bayıldıklarımdan biri. Bizim bayram kahvaltılarımız kalabalık olmaz çekirdek aile olduğumuzdan dolayı. Büyük bir aile olup kalabalık bayram kahvaltılarına hep imrenmişimdir. Belki ileride bu yüzden bir çocuk fazla yapabilirim :) Ardından ziyaretler, tatlılar, kahveler. Akrabalar arasında en küçükleri annem ve babam olduğu için gelen gidenimiz olmaz. Bu da beni üzüyor ama yapacak bir şey yok. Bizde büyükleri ziyarete gideriz gelecekte o büyüklerin arasında huzur evi ziyaretleri de olacak. Yaşlılarla sohbet etmeyi çok iyi beceririm ve severimde. Bu bayram tabi birde kurbanlar vardı. Ah o hayvanları kesmek ne kadar üzücü olsada emir böyle. 
    Hepinizin bayramını en içten dileklerimle kutluyorum. Uzun süreli bayram tatili yapan arkadaşlarıma iyi tatiller. Ben malesef bu bayramda çalışıyorum bize izin falan yok.. Ailenizle harika bir bayram geçirmeniz dileğiyle... Sevgilerimle.


18 Ağustos 2018 Cumartesi

DUYURU

Arkadaşlar uzun zaman önce  "Misafir Blogger Olmak İster Misiniz?" isimli paylaşımımda talep eden arkadaşlarımı blogumda ağırlamak istediğimi söylemiştim. Baktım ki baya aşağılarda kalmış bende tekrar paylaşmak istedim. Sadece bir kişi dönüş yapmıştı buda beni üzmüştü. Evet sizleri tekrar davet ediyor ve ağırlamak istiyorum. Blogumda yazdığınız yazıları yayınlamayı çok isterim. İsteyen arkadaşlar için iletişim adresim ; g.sari1903@hotmail.com . Güzel dönüşler alacağıma inanarak hepinize sevgilerimi yolluyorum :)


Kitap Yorumum : Bora'nın Kitabı



 Ayşe Kulin ile tanıştığımda lise üçüncü sınıftaydım. Sanırım kitabını okuduktan sonra biraz tiksinmiştim o yaştaki biri için biraz garip bir kitaptı. Okuduğum ilk kitabı Gizli Anların Yolcusu'nda Bora ve İlhami'nin kesişen yolları ve birbirlerine karşı duydukları aşkın hazin sonunu anlatıyordu. Kitabın içerisinde Bora'nın yazdığı bir kitapta yer alıyordu. Buda bizi ikinci kitabı almaya teşvik ediyordu tabiki. Bende üniversite son sınıfta tabiki anca aldım malum öğrencilik zamanında paran olmuyor ama mutlusundur. Parayı bulduğumda alacağım ilk kitaplardandı bu :) Tabi bu kitap bana girdiğimiz kitapçıda "hadi hayatım bu ay kitap hediyeni kendin seç" diyen erkek arkadaşımdan hediye oldu :)
   Kitaba gelirsek Kulin yine kalemini harika döktürmüş.Bora küçük yaşlarından itibaren karakter olarak çok farklı biriydi. Babası doğu bölgesindeki adetlere göre yetişip onu "adam" gibi yetiştirmek için uğraşsada o kendi istediği gibi yaşamayı tercih edip annesine yardımcı oldu yada küçük kız kardeşine bakmakla zaman geçirmeyi tercih etti. Birde yoldaşı tek can kardeşi Recep vardı. Ne yaşadılarsa her şeyin ilkini beraber yaşadılar. İlk defa sigarayı beraber içtiler, ilk defa geneleve beraber gittiler v.s. Fakat Bora'da bir farklılık vardı. O hiçbir zaman kadınlara karşı duygu besleyemiyordu. Ergenlik dönemi boyunca hep erkekleri hayal ediyordu. Bunu fark ettiğinde kendine o kadar dert edinmiştiki... Tabi o dönemlerde bir kursa yatılı gider vve orada farklı olduğunu anlayan hocası tarafından defalarca tecavüze uğrar. En sonunda kafasına koyduğu köyden kaçma eylemini gerçekleştirerek büyük şehre gider. Burada adını sanını herşeyini değiştirerek yeni hayatına başlar fakat geçmişinden kopamaz. Yolda yanından geçen eski arkadaşı ona eski adıyla seslendiğinde hayatını yeniden yaşamış gibi kaleme alır. Ve kitap inanılmaz bir sonla biter.  
  Gizli Anların Yolcusu - Bora'nın Kitabı - Dönüş okumanız gereken serilerden biri olduğunu düşünüyorum. Henüz Dönüş'ü okumadım ama en kısa sürede onada ulaşıp okuyacağım. Keşke hayatımızda Ayşe Kulin gibi yazarlar hep  var olsa... 

16 Ağustos 2018 Perşembe

Yazıyoor Yazıyoor : Halkın Gazetesi



Kişilerle iç içe çalışan biri olarak bu yazımda biraz onlardan bahsetmek istiyorum. Bir kasiyer olarak beni üzen ve mutlu eden konulara değineceğim.
   Çalıştığım süre boyunca insanlarda en çok gözlemlediğim konu sabırsız bir toplum oluşumuz. İnsanlar kasada kesinlikle sıra beklemekten nefret ediyor. Çalıştığım mağazanın dört adet kasiyeri olmasına rağmen kuyruktaki insan sayısı 'iki' olunca hemen kapalı olan kasaların açılması için bir sitem geliyor müşterilerden. İkinci sabırsız olduğumuz konu kasiyer henüz iki ürün bile geçmemişken hemen poşet talep etmek. Daha dur bakalım kasada ürünü okutsun kasiyer, tartılacak olan ürünün kodunu falan yazsın değil mi ? Hemen poşet istemeleri beni çok sinir ediyor. He birde poşeti biraz fazla koysam ihtiyacı olmasa bile alıp gidiyorlar oradaki bütün poşetleri. Sabırsızlıkla poşetlerin paralı olduğu döneme girelim diye bekliyorum.
  Diğer gözlemlediğim konulardan biri bazı müşteriler kesinlikle markete çalışanları aşağılamak için geliyor. Kadın/adam geliyor mağazaya geliyor mağazadaki kusuru bulup bağırıp çağırıyorlar ve bir şey almadan gidiyorlar ve bunu düzenli olarak her gün yapan iki müşterimiz var.
    Genelde müşterilere ne kadar güler yüzlü olsakta emir kipiyle konuşanlar var. Bu beni deli ediyor açıkçası. Cümlenin sonunda "misin , mısın" eklemek çok zor geliyor sanırım. Müdürüm bile bana emir etmezken siz ne haddinize!!! (Ay bu konuda günde yüzlerce kez sövüyorum yalan yok)
   Beni en çok üzen konu ise insanların iki üç parçacık aldığı ürüne bir sürü para vermeleri. Kimisinin parası yetmiyor mesela ürünü bırakırken üzülüyorlar ve içim gidiyor o an. ( Tabi bu ekonomimizden kaynaklı) Keşke o ürünleri bırakın demek zorunda kalmasak... Zaten çoğu müşterim kart kullanıyor buda üzücü durum çünkü ne kadar harcama yaptıklarını çoğu fark etmiyor bilee.. He birde aldıkları o ürünlere verdikleri vergiler falan baya fazla buna ben hiç dikkat etmemiştim.
   Eh bu kadar karamsarlık yeter beni en çok mutlu edenlerden birini açıklayayım size. Bana çikolata alan müşterileer. Böyle ben istemeden kasadan geçtikten sonra bu senin diyorlar ya o an çok mutluluk verici oluyor. Keşke herkes bu kadar ince düşünceli olsa diyorum içimden. Birde bazıları çok nazik ve kibar davranıyor onlarda aşırı mutlu ediyor ben.
    EN BÜYÜK MUTLULUĞUM ise çalıştığım mağazaya her gün Ezgi Durmuş'un gelmesi tabikiii.(Kitabımı imzalattım bu arada biraz sohbette ettik) O mağazaya geldiğinde benim için hayat  duruyor oturup gözlerimdeki kocaman hayranlıkla onu izliyorum taaki o gidene kadar :) 

   Kasiyer olmak zor iş efendim. Müşteriyi memnun edememek daha zor. Ama yinede farklı bir deneyim benim için. Size yine sitemlerim birikince Halkın Gazetesi köşesinde aktarırım.. Hepinize sevgiler.

14 Ağustos 2018 Salı

Okul Sonrası


 

En son üniversiteden mezun olduğumu anlatmıştım kaldığımız yerden devam edelim. Evet okul bitti tabi beni okul bitmesine 2 ay kala zaten alev sarmıştı ne iş yapacağım konusunda. Gidip meşhur ve her döndüğünüz köşe başında gördüğünüz su yeşili rengine sahip bir markete iş başvurusunda bulundum hemde " kasiyer " olarak!  Evet yanlış okumadınız 4 yıl bitirip kasiyerlik için iş başvurusunda bulundum. Görüşme esnasına gittiğimde gelen insanlar statü ve karakter olarak o kadar pasifti ki yüzlerinden okunuyordu bu durum. Mecbur kaldıkları ve ihtiyaçları olduğu için onlarıda kabul etmişler işe. Başladığım yere daha ben gitmeden namım gitmiş çok belli etmişim kendimi girişken biri olarak Neyse ben başladım ama ayaklarım o kadar sızlıyor ve eve ölü gibi geliyorumki görmelisiniz. Sevkiyat alıyoruz, reyon diziyoruz. kasada sıcak satış, temizlik bütün işi sadece 4 kişi yapıyor... Birde sıcak satış konusunda normalden çok üstün performans gösterince üst yönetimdende baskı oluşmaya başladı diğer mağazaların satması gereken mallarıda ben satıyordum. Bir ara kendimi pazarda pazarcılık yapıyormuş gibi hissediyordum( kesinlikle küçümsediğimden değil markette pazarcılık yapıyor gibi olmak çok anormal o bakımdan). Mağazada en iyi eleman ben iken ne zaman 1-2 dakika geç kalsam azar yiyordum. Mağaza açığını üst makama söylediğimde sorun oluyordu derken bir gün mahallemizin yerel ve baya marka ismi olan bir marketinde arkadaşımı gördüm. O da kasiyerdi fakat kasiyerlik dışında hiçbir iş yapmıyormuş. Tabii ben bunu duyunca sinir oldum. O kadar emek veriyorum bende asgari maaş alıyorum oda aynı maaşı alıyor. Gidip anında oraya başvuru yaptım neyse ki üniversiteli ameleler daha öncelikli olduğu için hemen kabul edildim. Diğer marketten istifa edip yeni işime başladım. Burası daha iyi az yoruluyorum sadece kasama odaklıyım. Burada da 3 hafta kadar malesef  patron sorun yaptı. Adam attığım adımı bile izleyip sürekli benim açığımı aradı. Neyse şu aralar benle uğraşmayı kesti. Ama anlamsız biçimde bu iştende soğudum. Belkide ortamdaki kızlardan kaynaklı bilmiyorum. Ayrıca  kendi işimi kurma düşüncem daha ağır basıyor fakat ne iş yapabilirim hiç bilgim yok. Evde iş yapan kadınlara hayranım hem satış yapıp hemde evlerinde misler gibi takılıyorlar. Keşke benimde yeteneğim olsa ve başkasının işi yerine kendi işimde çalışsam... Sahi ne zormuş bu para kazanmak ve yeteneksiz olmak.. İşte okul hayatımın hüsranla biten sonu. 4 yıl sen dirsek çürüt oku ve sonunda kasiyer ol. KPSS hazırlanacağım fakat önce paramı biriktirmem lazım dershaneye gidebilmek için o yüzden 1 yıl böyle eziyetlere katlanmam gerekiyor :( Ne zormuş huzursuz ortamda çalışmak...

13 Ağustos 2018 Pazartesi

Kitap Yorumum : Hachiko

 



Yeni bir kitap sayfasından herkese merhaba. Uzun zamandır kedilere karşı aşırı bir ilgim oluştu. Eskiden sadece köpekleri severdim kedilerden asla haz almazdım. Fark ettim ki onlarında sevilmeye ihtiyacı varmış ve onlara sevgiyle yaklaştığınızda o kadar hızlı alışıyorlar ki size. Eminim birçoğunuzun evinde yaşattığı bir hayvan vardır kedi, köpek, kuş, balık... Benim yok malesef keşke olsa defalarca balık beslemeyi deneyip her defasında sonu hüsranla bittiği için artık denemiyorum. Ama bu kitabı okuduktan sonra ileride evimde kesinlikle bir köpek yada kedi olacağına emin oldum. 
 HACHİKO! Bir köpeğin ne kadar sadık olabileceğini gösteren tek cins. Şuan Japonya'da kendisinin heykeli olan Akita türü köpek. İnsanlarla ilk arkadaşlık bağını kuran bu köpek kötü bir şey sezmediği sürece asla havlamıyor. 
   Kitabımız Hachiko'nun bir tren istasyonunda profesörün karşısına çıkması ile başlıyor. Ardından profesör Hachiko'yu eve götürüyor ve ona çeşitli eğitimler vermeye çalışıyor. Her sabah üniversitede eğitim vermek için trenle okula giden profesörü Hachiko uğurluyor ve geri dönüşte şaşırtıcı bir biçimde profesörün gelmesine 5 dakika kala tren istasyonuna geliyor. İstasyonun en sevimli köpeği olan Hachiko'ya herkes yemek veriyor ve onu seviyorlar. O ise bunları umursamadan her gün aynı yerinde istasyondan çıkanları izleyerek profesörün gelmesini bekliyor geldiğinde ise beraber eve dönüyorlar. Bu rutin uzun bir süre devam ettikten sonra bir gün Hachiko ilk defa profesörün bindiği trenin peşinden koşarak havlıyor Profesör o kadar mutlu oluyor ki onun sesini duyabildiği için. O gün yine aynı saatte profesörün gelmesini bekleyen Hachiko için en kötü gündür çünkü o günden sonra profesör bir daha hiç dönmemiştir. Hachiko günlerce haftalarca aylarca o tren istasyonunda ve aynı yerde her gün beklediği o saatte profesörün gelmesini bekledi. Geceleri tren garında uyuyup gündüz ortalıkta boş boş gezinip trenin geldiği saatte profesörü bekledi. Baktığı tüm yüzlerde profesörü görme umuduyla... Bir gün karlı bir akşamda Hachio o beklediği yerde yani tam istasyonun çıkışında ölür aradan bir zaman sonra Japonya halkı oraya Hachiko'nun heykelini yaptırır. Günümüzde de heykel orada varlığını sürdürmektedir. Hachiko kadar özel ve sadık bir köpek daha da görülmemiştir bence. 
   Kitabı okuduğumda bana ilkten çok yavan gelmişti açıkçası. Daha sonra oturup filmini izledikten sonra daha anlamlı ve güzel geldi. Kitabı aşırı duygusal değildi ama film aşırı derecede duygusaldı. Hepinize bu filmi izlemenizi şiddetle öneririm. 
  NOT: Film izlerken yanınıza peçete almayı unutmayınız :))

Hachiko'nun Japonya'daki heykeli

12 Ağustos 2018 Pazar

Motivasyon Fikirleriniz

  Tekrar merhaba yoğun iş temposundan buraya yetişmek inanılmaz zor oluyor. Buraya bembeyaz sayfanın 2 günde nasıl kirlendiğini anlatmaya geldim. Haberler vasat. İlk 3 gün harika ilerleyen bembeyaz sayfam dün haftalık iznimde pikniğe gidince epey karardı bugünde iş işten geçti diyip yememle simsiyah oldu. Merak etmeyin. Yarın sabah yine kaldığım yerden devam edeceğim. Ne kadar zorlu süreç bu yemene dikkat etme işi .Düşünüyorumda ben eskiden ne kadar iradeli ve istekli bir kızdım. Kafama koyduğumu yapıyor ve sonuç elde edinceye kadar bırakmıyordum. Yaş ilerledikçe sanırım azim ve hırsın gidiyor elde. Bu durum beni inanılmaz üzüyor. Keşke benimde motivasyonum hep yüksek olsa. Motivasyonunu hep dinamik tutan insanlara imreniyorum. Mesela her gece sabah erken kalkacağım diyerek uyanıyorum sonuç hep hüsran. Sanırım hayatımda odam gibi dağınık. Keşke hayatımı toplayan, düzenleyen birileri olsa hep diyeceğim de o zaman çok robot olurdum galiba. Sahi siz nasıl yapıyorsunuz bu düzenli hayat işini merak ediyorum bu konudaki fikirlerinizi. Mesela bir gününüz rutin olarak nasıl geçiyor hangi saatte uyanıp hangi saatte neler yapıyorsunuz ve kaçta uyuyorsunuz bunları benimle paylaşın. Kimler sizi motive ediyor veya motivasyonunuzu nasıl hep güçlü tutuyorsunuz ?
 Bu gecelik kısa bir şeyler yazıp sizinde fikirlerinizi öğrenmek istedim aslında. İşten kalan zamanlarda yorumlarınızı tek tek okuyacağım sevgiyle kalınız.

7 Ağustos 2018 Salı

Bembeyaz Bir Sayfa

   

Başlığı neden böyle yazdım bilmiyorum ama en uygun başlık bu gibi geldi bana. Size kısacık bir hayat hikayesi turu yaptırıp yeni aldığım kararı anlatacağım.
  Küçüklüğümden bu yana hep kilolarımla başım dertte olmuştur benim. 8. sınıf sonunda yaklaşık 70-75 kilo arasında olduğumu hatırlıyorum. Küçük yaşlardayken annem sürekli beslenmemize dikkat etmeye çalışsada çocukluk işte çok sinir olurdum yemeğim önümden alınınca. Sürekli çevre baskısını saymıyorum bile. "Az ye" , "bak genç kız olacaksın", "ilerde veremezsin bu kiloyu" v.s. Lise bitti üniversiteye geçtim çevremde herkes incecik, harika fizikleri var ve giydiği her şey yakışıyor. Bense hayat küsmüştüm bu konuda günümün çoğunluğunu uyuyup kalan kısmınıda turuncu fıstık ve soğuk çay içip film izleyerek geçiriyordum. Üniversitenin ilk yarı yıl tatilinde instagramda keşfettiğim bir sayfa sayesinde zayıflama kararı aldım. 92 kilo ile çıktığım bu yolculuk 3 ay sonra 78 kg ile sonlandı tabi bende yanlış beslenme sonucu kansızlık ve vitaminsizlik tavan. 3-4 ay gibi bir süre geçtikten sonra ben yeniden başladım diyete hatta yardımcı gıda falan aldım derken 67 kiloya kadar düştüm ve sıkılıp bıraktım her şeyi. tabi o zamandan bu zamana ben yine kilo aldım verdiğimin yarını aldım neredeyse son 6 ay içinde spora falan gittim yine kilo verdim ama 67 kg göremedim bir daha. Ha bu olaylar olurken ben o ara anoreksiya olduğumu öğrenip ilaç takviyesi ve psikolojik yardım almaya başladım işe yaramadı çünkü yarıda kestim. İlaçlar beni aptallaştırıyordu. 
   Gelelim yeni kararıma bu son zamanlarda acayip şekilde kilo aldığımı hissediyordum yine. Spor salonu araştırmalarım devam ediyor aradığımı henüz bulamadım. Bugün giyinirken aynada göbeğimin sarktığını fark edince hooop! Yeni karar ; 1 hafta abur cubur ve aşırı yağlı yemek yok. Evet 1 hafta yapacağım bunu şuan tahmini kilom 82 falan haftaya yine bu yazıya ek olarak neler yemedim ne ile beslendim ve sonuç alabildim mi paylaşacağım. Bu sadece arınma kararı tabiki devam ettireceğim. Hevesim yeniden geldi ay sonu beklediğim bir spor salonu var açılınca orayada yazılacağım inşallah. Yeniden 6'lı rakamları göreceğime inanıyorum. Sizde bana inanın çünkü buna ihtiyacım var. He son olarak boyum 1.71 :))
   Hepinize sevgilerle...

5 Ağustos 2018 Pazar

E z g i D u r m u ş

İnanamıyoruuuummmmm!!! Gerçekten eve geldiğimden beri kanatlarım varda uçuyorum gibi hissediyorum. Şu 21 yıldır asla bir yazarla karşılaşabileceğim aklımın ucundan geçmezdi. ASLA! Ben yaklaşık 1 buçuk saat önce en büyük gerçeği yaşadım!
   Konuya böyle saçma girmek istemezdim ama avazım çıktığı kadar bağırasım olduğu için yazayım belki diner bağırıp uçma isteğim diye şey ettiydim. Evet Ezgi Durmuş hayatıma 2017 Haziran aylarında girmişti aslında belki Mart-Nisan'da olabilir emin değilim. kitabına aşık olmuştum okurken (kitap adı Ya Da Biz Masal Olsak). Bu kitabı çok değerli birine hediye edeceğimi kendi kendime belirterek okumuştum. Kitabı geri göndermek şartıyla çok gereksiz alakasız birine gönderdim. Sağolsun yüzümü kara çıkartmadı kitabı geri göndermedi bu durum beni çok üzmüştü. Erkek arkadaşımla tanıştığımda kitaplar hakkında çok konuşuyorduk ona laf arasında bu kitaptan bahsetmiştim. Oda bunu unutmamış tabi ki kitabı alıp kendi okumuş ve bana kitabın satırları arasından harfler seçerek kitapta bir şifre oluşturmuştu. Benimle yüz yüze tanışmaya geldiğinde kitabı tekrar getirdiğinde  o kadar sevinmiştimki çok mutlu olmuştum kitabın yeniden bende olmasına ve özel birinden hediye edilmiş olmasına. Ardından kitabı ben okuyup ona tekrar geri hediye ettim öyle karşılıklı 2 kez falan okuduk.
 kinci kitabı çıktığında Ezgi'nin o kadar sabırsızlıkla bekledim ki erkek arkadaşım hemen alıp hediye etti. Hep Sonra'dan kitabında da anne teması işlemişti ve beni çok derinden etkilemişti tabi ki. Meme kanseri olan annesi ve kendi dünyasındaki bir kızı anlatmıştı.(Yakın zamanda kitabı tekrar okuyacağım). İşte bu kitabıda büyük zevkle okumuştum bir yandan da instagramda takip ediyorum Ezgi sürekli bazı alışveriş merkezlerine imzalı kitap bırakıyor kitapçılara. O kadar üzülüyordumki onlardan birini alamadığım için...
  Günler, haftalar ve aylar geçti. İstanbul'a temelli dönüp bir işe girdim. İşimin üçüncü gününde Ezgi çalıştığım mağazaya geldi ben bir anda şok oldum. O mu değil mi emin olamıyorum dua ettim "nolur benim kasamdan geçsin" diye ama geçmedi kasamdan kalkıp yanınada gidemedim. Sonra 3 hafta dua ettim yine gelsin yine göreyim diye ve o duam bugün kabul oldu mağazaya girdi bende bir çığlık "Ezgi geldii" diye. Yine başladım dualar etmeye burdan geçsin diye habirede müşteri geliyor kasamda sıra olmasın diye hızlı hızlı geçiyorum. Sonra döndüm bir baktım arka kasamda işlem yapıyor bir anda "Ezgi Hanım benim kasamdan da alışveriş yapın haftalardır sizi bekliyorum" diye sitem ettim kadına. Ama o kadar heyecanlandım ve mutlu oldum ki bir an ağlayacağım sandım gözlerim çok doldu. Sonra " ben sizi tanıyamadım, tanışıyor muyuz acaba" dedi. Ben karıştırdım sandım bir an "yazar değil misini karıştırdım mı" tarzında bir cümle kurdum. Okuyucusu olduğumu bildirince çok mutlu oldu. Kitabı için imza istediğimi söyledim haberleşelim instagramdan bana yaz dedi yazdığımı görmediğini söyledim şimdi yine yazdım ama görmedi. Umarım görme ihtimali yüksektir artık her gün kitabı yanımda getireceğim o gelen kadar bekleyeceğim. Hayatımda en sevdiğim yazarın ellerini tutabildim ya o kadar mutluyum ki şuan anlatamam bu duyguyu. Ah Ezgi, keşke oturup birer kahve içebilsek! Başka hiçbir şey istemezdim yeni çıkacak olan kitabınıda sabırsızlıkla bekliyorum...

3 Ağustos 2018 Cuma

Atmasaydık Ya Kepleri


  Eh liseden mezun olup üniversiteyi de kazandım. Bende bir mutluluk var görseniz sanki ODTÜ yada Boğaziçi falan kazanmışım alt tarafı kıytırık bir taşra üniversitesi işte. Kayıt olmaya gittik bizimkilerle gidip kayıt olduk üniversitenin dışı harika ışıl ışıl maşallah eğitimi hakkında da keşke öyle diyebilseydim. Şehri hiç gezmeden biz yurt bakınmaya başladık derme çatma yerlere o kadar yüksek fiyatlar istediler ki tam olarak dudak uçuklatan tarzda fiyatlar. Birkaç yerden sonra kendime göre bir yurt odası buldum 4 kişilik odalar ama en azından okula yakındı. Eve döndükten 1 ay sonra falan okula gitmek için bir ufak bavulla düştüm yollara. Tabi benimle gelen bir ebeveyn falan yok tek başıma hiç bilmediğim bir şehre ilk defa gidiyorum... Gittim oda arkadaşları konusunda üniversite hayatım oyunca çektim yalan yok sadece son sene iyiydi. İlk yılın yarısında devlet yurdu kazanıp özellere para bayılmaktan yırttım. Okulum hazırlık dönemi ile beraber tam 5 yıllıktı. Daha sonra hazırlığı belli bölümler için kaldırdılar yarım dönem sonra bölüme geçtim çünkü hazırlık eğitimi şimdiki kadar harika değildi iyikide geçmişim. Geçtiğim yarım dönemde dersleri anlamakta aşırı zorlandım. Vize notlarımda da bunu görmek çok mümkün tabiki. Sonra sınıftan çok sevdiğim ve ablam yerine koyduğum bir arkadaşım bana yardım ettide toparladım derslerimi. Benim okul hayatım boyunca en çok zorlandığım ders İktisat oldu. Tam 3 yılda verebildim alttan almaktan gerçekten yorulduğum tek dersti. Üniversite hayatım oyunca kendimi bölümüm konusunda geliştirdim diyemem ama manevi olarak baya yetiştirdim. Kamp yaptım, otostop yaptım, ilk defa uçağa bindim, bir çok yeni şehirle tanıştım ve çok arkadaş edindim  (şuan hayatımda hiçbiri olmasada )... 4 yılın bana en büyük katkısı kocaman bir kütüphane kurabilmem oldu ve tarihi-siyasi olarak genel kültürüm arttı. Size tek tavsiyem üniversite hayatınızda sadece ders çalışmaya odaklı olmayın kendinizi geliştirmeye odaklı olun. Üniversite hayatım boyunca hiçbir hocaya yalakalık yapmadım bence bu yüzden şuanki konumumdayım. Yalakalık yapsaydım belki şuan harika bir yerde masa başında çalışıyor olurdum...
    10-9-8-7-6-5-4-3-2-1 ! Kepler havada ve muhteşem bir havai fişek gösterisi başladı. 4 yıllık emekler ve mücadeleler bitti. Hayalimiz tabi ki harika bir şirkette müdür yada müdür yardımcı olmakken şuan sıradan bir...

   Artık işe geçmem lazım üniversite hayatını her şekilden binlerce yazı olarak anlatabilirim ama şuan belli bir kısmına değindim. En kısa zamanda yazının devamını yazacağım. Hepinize sevgiler...

2 Ağustos 2018 Perşembe

Okul Yolu Yokuşmuş !

 

Daha birinci sınıfa giderken o kadar zor geliyordu ki ikinci sınıfa geçmek... Benim zamanımda fişler vardı biz o fişlerle cümleler kurmaya çalışırdık. Yalan yok annem sadece ilkokul mezunu ve o kadar ileri düzeyde değildi sadece okuma yazması vardı. Cümle kurmak o kadar zor geliyorduki anlatamam. Birde meşhur sınıftakiler arasında yarış vardı sen çok yıldız aldın ben az yıldız aldım diye. Hep az yıldız alıyordum haliyle annem utanıyordu benden nedense belkide utanmak değil aynı emeği verip karşılığını alamadığında üzülmekti bu. Bir gün okuldan yine az yıldızla geldim ilk okul için sopamı o zaman yemiştim ama iyiki yemişim o sopayı dedim hep çünkü o sopadan sonra ben okul hayatım boyunca hep takdir teşekkür getirdim karnelerimde. Bir şekilde bitti ilkokul daha sonra ortaokul maceram başladı tabi bizde altıncı ve sekizinci sınıf arası orta okuldu o zamanlar... Yedinci ve sekizinci sınıfta dershane eğitimi ile tanıştım. Deliler gibi ders çalışan insanlar ve aşırı garip gelen ağır yükler. Ben SBS öğrencisiydim üç yıl sonunda 405 gibi bir puanla başladım okul aramaya. İstediğimiz aslında sağlık meslek lisesiydi. Benim istediğim bölüm radyolojiydi açıkcası çünkü hemşirelik tarzı bir meslek yapamazdım anneminde ağır itirazları (kanser olursun saçmalığı) sonucunda yanlış tercih yapıp yerleşemedim hiçbir yere ve evimize yakın olan bir düz liseye gittim. Yalan yok okul ilk yılı harikaydı en üst sınıftaydım ve okul beşincisi olarak yıl sonuna gelmiştim. Daha sonra okul tadilata girdi ve eğitim sistemini baya bozunca lise değiştirmek zoruna kaldım. Yine harika bir liseye geçtim fakat iç düzeninde aşırı siyaset olduğu için eski lüks eğitimini kaybetmeye başlamış benim gittiğim yıl (tabi şuan kendisi anadolu lisesi ve eğitimi yine harika bir düzeyde puanlarıda tavan seviyesinde zaten çok eskiden süper liseymiş). İlk girdiğim sınavı hiç unutmuyorum coğrafya sınavıydı ve ben çok severdim eski okulumdaki hocam baya sevdirmişti coğrafyayı sınav notum açıklandıktan sonra asla sevemedim coğrafyayı dopdolu bilgiler olan o kağıttan aldığım not tam 25'ti... Sınav sonuçlarım tek tek açıklanmaya başladı ve ben yıkıldım resmen okul beşincisi olarak geldiğim okulda tam olarak okul sonuncusuydum belkide ilk sınavlardan aldığım sonuçlarda tam 7 adet zayıf notum vardı... Sonra bir şekilde toparladım sınavlarımı ve lise sona kadar hiçbir takdir teşekkür belgesi alamadım Lise 3'te yine dershane yollarına koyuldum bu seferde YGS-LYS için iki yıla yakın baya çalıştım tamam ergenlikte vardı oda zorlasada kendime göre baya çalıştım özel ders dahi aldım. Sınav günü geldi çattı.. İlk sınavım YGS hiç unutmam İTÜ'de oldu sınav yerime baktıkça aşık oldum fakat sınav çıkışı hayata küstüm resmen üç gün ağladım kimseyle konuşmadım, yemedim, içmedim sadece ağladım. Neden mi ? Çünkü o kadar çalıştığım konuları iki saatte yetiştirip çözemedim... Sınavımın yarısı boştu ve performansımı gösteremedim artık neresi olursa kazanıp gitmek peşindeydim çok yorulmuştum her gece uyurken tek duam gitmekti... KAZANDIM ! 4 Yıllık bir taşra üniversitesinde Uluslararası İlişkiler bölümü... Evet çok zor bir tercih dönemi sonucunda kazanmıştım..

    Yazımı burada sonlandırıyorum 1 saate yakın anılarımı yad ettim yazarken ve içim çok burkuldu, emeklerimin karşılığını hiç göremediğim için iyice kötü hissettim. Bir sonraki yazımda devam edeceğim yazıma... Hepinize sevgilerle.

1 Ağustos 2018 Çarşamba

Huzursuzluk...



 Ne kadar zormuş büyümek... Küçükken en çok istediğim şeydi hemen büyümek her yerde laf söz sahibi olmak, lafa girdiğimde birinin beni dinlemesi, ailemden izinsiz her şeyi yapabilmek. Şuan büyüdüm evet ne güzel hayalime kavuştum peki ya mutlu muyum ? Sahi bu kadar zor mu bu büyüyüp hayata atılma olayı. Düşünsenize büyümüşsünüz ( tabi kendime göre büyümek bu ) okulunuzun bitmesine ok az bir zaman dilimi kalmış ve siz hayatın bir ucundan tutup hayatınıza yeni sayfa açmak için yola koyuluyorsunuz. Sonunda sizi bekleyen acı gerçekleri bilmeden en içten ve samimi hevesinizle... Başladığınız o tertemiz sayfanın daha ortasına gelemeden karşınıza bir gerçek çıkıyor yada biz buna engel diyelim hop! O da ne ? Birden yere düşüyorsunuz ve kalkmak için haftalarca emek veriyorsunuz ve tekrar tekrar aynı şeyleri yaşıyorsunuz... Düşünüyorum bu düşmelerin sonunda ne zaman dimdik ayağa kalkabilirim diye..
   Neler yazdım bende anlamadım ama anlatacağım daha çok şey var anlatacak. Uzun zamandır yoktum yazacağım çok şey birikti, çok anı, çok kitap.. Özellikle kitap birikti ama önce birkaç anımı paylaşmak için kısa aralıklarla kendi öyküm üzerine bir bölüm açıp tüm acılarımı, anılarımı yazacağım teker teker. Üzerimde ki huzursuzluğu ve ağırlığı anca yazarak yok edebilirim buna inanıyorum. Uzun zamandır kalem kağıt almıyorum elime alasım yok nedensizce. Okul hayatımın son döneminde o kadar usandığım o vize ve finalleri şuan mumla arıyorum. Siz siz olun mezun olmayın hayatınız boyunca öğrenci kalın bence kalem kağıt hep çevrenizde olsun sizden uzak kalmasın. Şimdilik bir nebzede olsa içimi döktüğümü düşünüyorum yine uğrayacağım kendi öykümde tekrar anlatacağım her şeyi çok detaylı ve çok hüzünle... Hepinize sevgilerimle...